BALIKESİR EDREMİT İLÇE MİLLÎ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ

Okul Müdürü Ayhan ÇELİK´in 10 Aralık Demokrasi ve İnsan Hakları ile ilgili Açılış Konuşması

Sayın Kaymakamım,  19.Motorlu Piyade Tugay ve Garnizon Komutanım,  Belediye Başkanım, Daire Amirlerim, Kıymetli Misafirler ve Sevgili Öğrenciler,
Okul Müdürü Ayhan ÇELİK´in 10 Aralık Demokrasi ve İnsan Hakları ile ilgili Açılış Konuşması

İNSAN HAKLARI VE DEMOKRASİ

Sayın Kaymakamım,  19.Motorlu Piyade Tugay ve Garnizon Komutanım,  Belediye Başkanım, Daire Amirlerim, Kıymetli Misafirler ve Sevgili Öğrenciler

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabulünün 66. yıldönümü olan bu gün, yüzyıllar boyunca süren bir mücadelenin sonucunda, insanların doğuştan ve eşit bir biçimde sahip oldukları hakları ifade eden uluslararası bir belgenin kabul edilişinin kutlandığı, insanlık tarihinin önemli bir kilometre taşıdır.
Birleşmiş Milletler Kurucu Antlaşması’nda önemli bir yer tutan insan hakları, 10 Aralık 1948 tarihinde “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” ile özel bir düzenlemeye konu olmuştur. BM Genel Kurulu’nun kabul ettiği Beyanname, ülkemiz tarafından da 6 Nisan 1949’da onaylanmıştır. Bu düzenlemenin, insan haklarının güvence altına alınması, geliştirilmesi, bu konuda tüm dünyada insanların bilgilendirilmesi ve insan hakları bilincinin yaygınlaştırılması açısından anlam ve öneminin dünya kamuoyunca paylaşılması amacıyla, 10 Aralık, Dünya İnsan Hakları Günü olarak kutlanmaktadır.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, tüm dünya devletleri tarafından ortak değerler olarak kabul edilen insan hakları ilkelerini yansıtmaktadır. Beyanname, tüm insanların hiçbir ayrım gözetilmeksizin yalnızca insan oluşlarından dolayı eşit, özgür ve onurlu yaşama hakkına sahip olduğunu ilan etmektedir. Buna göre herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal yada başka bir görüş, doğuş, tabiiyet, servet ya da benzeri başka bir statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin bu Beyannamede ileri sürülen tüm hak ve özgürlüklerden eşit bir şekilde istifade eder.

Evrensel Beyannamenin ilanından sonraki yıllarda, insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik uluslararası mekanizmalar oluşturulmuş, bunun sonucunda insanlık suçu işleyenlerin yargılanabileceği uluslararası mahkemeler kurulması aşamasına gelinmiştir.

Ülkemizde de 2. Dünya Savaşı’nın sonrasında 1946 milletvekili genel seçimleriyle çok partili parlamenter sisteme geçiş gerçekleştirilmiştir. 1950 seçimleriyle Türkiye’nin tek  parti yönetiminden  çok partili demokrasiye geçmesi, toplumsal karışıklık, kan dökülmesi ya da yabancı baskısı sonucu değil, kamuoyunun desteği ve siyasi ahlakın sağduyusu sonucu gerçekleşmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti, insan hakları ve özgürlüklerine ilişkin bütün uluslararası sözleşme ve bildirgeleri imzalamış, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve AGİT’in insan Hakları, uluslararası barış ve güvenliğin korunmasına yönelik bütün girişimlerini desteklemiştir. Avrupa Konseyi Protokolü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Türkiye tarafından onaylanmış ve 1987 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı yürürlüğe girmiştir.
                Tarihten günümüze, milletimize yönelik insan hak ve özgürlükleri konusunda yabancılar tarafından bir takım suçlamalar yapıldığını görmekteyiz. Oysa bizi suçlayan Bazı ülkelerin insan hakları konusundaki uygulamaları ile bizim insan haklarına bakışımızı karşılaştırdığımız zaman suçlamaların aslı astarı olmadığını tüm örnekleriyle net bir şekilde görmekteyiz.

Tarihteki ve günümüzdeki Örneklere bir göz atacak olursak, Afrikalı siyahi insanların ikinci sınıf bir insan muamelesi görmesi, Hiroşima’daki atom bombası faciası hala hafızalardadır. Ortadoğu ve Balkanlardan ecdadımız çekildikten sonra ortalığın kan revan içinde olduğunu gözyaşlarının hiç dinmediğini maalesef üzülerek izlemekteyiz.

Tarihte Cezayir’de yapılan katliamlar asimile politikaları,Rusların Kırım Türklerine uyguladığı zulüm,Rumların Kıbrıs’taki vahşeti,Ermenilerin Karabağ vahşeti, Sırpların Bosna Katliamı tarihin sayfalarında taptaze duruyor.

Terörün yıllarca ülkemizde vatandaşlarımıza yönelik saldırılarına, İsrail Filistin’deki hala devam eden katliamlarına İnsan hakkı savunucularından maalesef hiç ses çıkmıyor.

Tarihimize baktığımız zaman, durum onların baktığı gibi olmadığını görmekteyiz. Osmanlı’nın yüzyıllarca idare ettiği Balkanlar ve Ortadoğu huzur içindeyken bugün kan revan içindedir. Orada yaşayan insanlar Osmanlının adaletine ve hoşgörüsüne hasrettir. Bugün her yerde yabancı ordular protesto edilirken, Kahraman Türk ordusu sevgiyle karşılanmaktadır. Selçuklular döneminde Sultan Melikşah’ın diğer dinlere karşı hoşgörüsünden dolayı Yahudi ve Süryani tarihçiler Melikşah’tan övgüyle bahsederler. Fatih Sultan Mehmet,1204 yılında Katoliklerin katliama tabi tuttuğu Ortodokslara din ve vicdan hürriyeti sağlamış ve onları koruması altına almıştır. Beyazıt İspanya’da zulme uğrayan Yahudilere kucak açmıştır. Hitlerin katliamına maruz kalan Yahudilerin bir kısmına Türk Büyükelçisi Türk pasaportu vererek soykırımdan kurtarmıştır.1990 larda Saddam’ın zulmüne maruz kalan Kuzey ıraktaki Peşmergelere, Türkiye, sınırlarını açarak yardım etmiştir.1992 de açlık sıkıntısı çeken Ermenistan’a ilk yardıma koşanların başında Türkiye gelir. Günümüzde Siyahi sporcular Avrupa statlarında maymun taklidi muz atılarak aşağılanırken Türkiye’de buna benzer en ufak ırkçı bir hareket göremeyiz,bu nedenle siyahi sporcular  ülkemize isteyerek seve seve gelmektedir. Türkiye Cumhuriyetinde ve tarihimizde farklı etnik kökene sahip olan vatandaşlarımızın Cumhurbaşkanlığı, Bakanlık, milletvekilliği gibi üst düzey makamlarda görev yaptıkları açık bir şekilde ortadadır. Yine günümüzde ortadoğu’da, Esadın,İsrail’in,Işid’in hunharca  saldırı ve baskılarına karşı en sert tepkiyi devletimiz ortaya koymaktadır. Orada evsiz barksız ilaçsız aç kalan insanlara yine ülkemizin kucak açtığını yardım eli uzattığını bütün dünya net bir şekilde görmektedir.

 Evet, tarihe ve insanlığa adaletiyle hoşgörüsüyle nam salmış bir millete bu gibi suçlamaların safsata olduğunu karşılaştırarak gösterdik. Bizi üzen noktalardan birisi de kendi içimizdeki bazı insan hakkı savunuculuğuna soyunan örgüt ve kişilerin Türkiye’ye yönelik karalama kampanyalarına alet olmasıdır. Bunlar bu olumsuz kampanyalara alet olurken Urfa’da bir şehit çocuğunun soğukta ayağında çorapsız dolaştığını göremeyecek kadar acizdir.                 Durum bu kadar açık ve net iken Türkiye’yi ve tarihimizi insan hakları konusunda suçlamak ve karalamak bilimsel gerçeklerden belgelerden haberdar olmamak ve art niyetten ön yargıdan başka bir şey değildir.

                Tamamen siyasi çıkar elde etmek ve Türkiye’yi zor duruma düşürmek, Ülkemizin Cumhuriyetimizin 100.yılında dünyada söz sahibi devlet olmasını engellemek ve huzurumuzu bozmak için oynanan bu oyunlara karşı dik durmalıyız.1915 Çanakkale’de olduğu gibi et ve tırnak gibi birbirimize yapışmalıyız.

Günümüzde insan haklarının korunması ve geliştirilmesi ülkelerin bir iç sorunu olmaktan çıkmış, tüm insanlığın ortak bir sorunu haline gelmiştir. İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesi konusundaki sorumluluk öncelikle devletlere ait olmakla birlikte, bu görev medyadan sivil toplum örgütlerine kadar tüm kuruluş ve bireylerin işbirliğini gerektirmektedir. Bu çerçevede, insan hakları bilincinin ve insan haklarının tam olarak benimsenerek uygulanması için gerekli sorumluluk duygusunun bireylerde özellikle sivil toplum kuruluşları ve medyada bulunması büyük önem taşımaktadır.

İnsan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin her ülkenin kabul etmesi ve uygulaması gereken evrensel değerler olduğu gerçeği ülkemizde de tam anlamıyla özümsenmiştir. Çağımızın tartışma götürmez bir olgusu da, bu konularda ciddi sorunları olan ülkelerin, ekonomik ve sosyal sorunlarını sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturmakta çaresiz kaldıklarıdır.

                İnsan haklarının korunup geliştirilmesi, kamu güvenliğini tehdit eden bir  unsur değil, bilakis bireylere onurlu bir yaşamın tüm koşullarını sağlaması yönüyle kamu düzeninin, huzurun ve esenliğin teminatıdır.

Tüm kurum, kuruluş, bireyler ve özellikle medya tarafından insanların insan hakları konusunda bilgilendirilmesi ve hak arama bilincinin geliştirilmesine yönelik bir fırsat olarak görülmesi; insan hak ve özgürlüklerinin herkes için tüm yönleriyle korunup hayata geçirildiği bir dünyaya ulaşılması temennisiyle 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününü kutlarken sözlerime Büyük Türk Alimi Yunus Emre’nin çok güzel sözüyle son vermek istiyorum.”Yaradılanı sev yaradandan ötürü”

 

 

Ayhan ÇELİK

Okul Müdürü

 

 

Camivasat Mah. İnönü Cad. No 37 10300 Edremit/BALIKESİR - (266) 373 15 04, (266) 373 27 40

MEB © - Tüm Hakları Saklıdır. Gizlilik, Kullanım ve Telif Hakları bildiriminde belirtilen kurallar çerçevesinde hizmet sunulmaktadır.